Ortaokul yeni bitmişti. 14 yaşındaydım…
Yazı babaannemin yazlığında geçirmek için gitmeden önce babama tembihlemiştim, beni kesinlikle bir meslek lisesine yazdırmaması konusunda. Düz liseye gitmek istiyordum.
Babam kendi bildiğini yapmayı tercih edip beni Ticaret Lisesi’ne yazdırdı.
Yaz bittiğinde büyük hayal kırıklığına uğramıştım. İstemeye istemeye okula başladım.
Arka sıralarda bileğinde Iron Maiden bilekliği olan bir arkadaşla tanıştım. Ben o sıralar A-ha, Duran Duran, MJ gibi isimleri çok dinlerdim. Ama farklı her tür müziğe hep çok meraklıydım. Bu arkadaşım vasıtasıyla heavy metal ve hard rock’a merak saldım. Bu iki müzik türüyle ilişkili bir numaralı enstrüman her zaman gitar olmuştur. Aramızda konuşup gitar dersleri almaya karar verdik. Bana ‘sen başla ben de gelirim’ dedi. Ben başladım, o hiçbir zaman gelmedi.
8 ay kadar ders aldıktan sonra farkettim ki bir gitar virtüözü olmak yerine majör ve minör akorlara hakim olup şarkı yazmak hoşuma gidiyordu.
Önce 15-16 yaşlarımda Beatles’tan aşırdığım sözleri karıştırarak kendi şarkılarımı yapmaya başladım. Birkaç sene sonra da kendim yazmaya başladım.

Babam beni dinleseydi ve beni bir düz liseye verseydi yine şarkı yazan bir adam olur muydum acaba? Ya da kim olurdum? Yine benim bu yola gitmemi tetikleyecek bir şey olur muydu?
Hayat ne ilginç! Güzelliği de bu ilginçliğinde değil mi zaten?
Sliding Doors filmi geliyor aklıma…
Sonuç itibariyle Ticaret Lisesi’nden şarkıcı ve şarkı yazarı olarak mezun oldum!!!
Bugüne kadar 100’ün üzerinde şarkı yazdım. Neden yazdım, bilmiyorum. Bir şekilde başladı ve beni sürükledi. İçten gelen ve yapmazsam rahatsızlık veren bir dürtüydü hep.
Boşuna yazıyor olamam diye düşündüm her defasında ve her yeni bir şarkı yazıp bitirdiğimde sanki bir daha hiç şarkı yazamayacakmışım gibi hissettim. Ama hep yazdım, hayatın beni sıkıştırdığı dönemler haricinde.
Bu 100 küsür şarkıdan sadece 8 tanesi ilk albümüm Yalnızlık Abidesi’nde.
Diliyorum ki gelecek gerisi de…